24 Aralık 2012 Pazartesi

2013'ün yolunu gözlerken..


Kendi bakış açımı değiştirmedikçe hiçbir yeni yılın “yeni” olmayacağını anlayacak kadar çok şey yaşamış olarak yazıyorum bu yılki “yeni yıl” yazımı. Ama işaretleri değerlendirmeden de edemiyorum. O açıdan sanki “geçen seneden daha çok şey bekle benden, geliyorum” diye de fısıldıyor yeni yıl kulağıma.
Ama belki de nokta koymak lazım bazı şeylere yeni yılla birlikte. Bitmeyen (ve bitmesi de çok işe yaramayacak) işler, başlanmış ama artık zaman ayrılmayan hobiler, çoktandır gidilmek istenip de gidilmeyen yerler, çoktandır söylenmek isteyip de söylenmeyen sözler, görmek isteyip de göremediklerimiz diye devam eden bir listesi vardır eminim herkesin. Malum internet, Twitter, Facebook özlü söz kirliliğine maruz kalıyoruz bu günlerde ya hani; yüzlerce kişi tarafından, yüzlerce kere paylaşılmış “Dedemin İnsanları” filminden bir cümle var: "Çünkü bilirsin noktayı koymak ne kadar zor olsa da tamamlanmış cümleler eksik kalmışlara göre daha az acı verir.” O yüzden aslında yeni yılda bu yönde adımlar atmak istiyorum. Bir şekilde nokta koymak gerekiyor ve bu iki şekilde oluyor: ya sonsuza kadar vazgeç ya da tamamla.
Bu önemli kararlar bir yana, bu sene kendime yapılacak minik ama mutlu edici bir yapılacaklar listesi hazırladım.
-          Sevdiklerine mektup/kart yaz, kendi elyazınla, renk renk, kokulu kokulu, süslü püslü.
-          Daha çok pekmezli süt iç, sıcak sıcak, her seferinde çocukluğuna göz kırparak.
-          Daha çok yemek ve pasta tarifi dene, başarısız olunca yeniden dene.
-          Kendine bir şövale al, resim çiz.
-          Bilmediğin semtlere git ve bilmediğin yeni restoranlar keşfet.
-          Fotoğraf çek, kendin için çek, projeye dahil olunca sorumluluğa dönüşünce yapamıyorsun.
-          Evde sürekli zencefil bulundur, çaya, limonataya, yemeklere ekle mutlu ol.
-          Surat astığın her an kendine gülümseyecek yeni bir şey bul.
-          Yorulduğunda dinlen, ama miskin olma.
-          Beklentilerini hayatındaki tek amaç haline getirme.
İşte yeni bir yeni yıl listesi, yapınca mutlu olacağım, yapmayınca çok da pişmanlık vermeyecek. Herkese tüm planlarını gerçekleştirebilecekleri, çok güzel bir yıl diliyorumJ

10 Aralık 2012 Pazartesi

Tarçın kokar Aralık..



Kalın giysilerime bürünüp huzur bulduğum, kendimi dinlediğim aylar geldi artık. En güzel Ece Temelkuran ifade etmiş olabilir neden kış aylarını sevdiğimi: “Kış kadınlarının zamanı geliyor..Yaz mevsiminin şımarıklığına ne yapsa ayak uyduramayan kadınların.” diyerek.

Yazınki o koşturmaca, o sıcaklar, o “evde oturup da ne yapacağım, atayım kendimi dışarı” telaşı biter. Ancak canım çok isterse ya da çıkmama değerse çıkarım evden. Dışarısı soğukken en çok da içimi ısıtmak isterim. Yaptığım işlere daha çok yoğunlaşırım ve kendimi daha çok dinlerim.

Evde daha çok zaman geçirdiğim için bir de daha çok yemek yaparım:) Kış ayları demek aşure demek, salep demek, sütlaç demek ve en önemlisi hepsine çok çok yakışan tarçın demek. O yüzden Aralık ayı baharat olsa tarçın olurdu bence; işte bol tarçınlı elmalı pasta yaptım geçen Pazar ben de. Daha önce yapmadığım için bir baz tarif gerekiyordu. Oktay Usta’nın sitesinden aldım tarifi ve yine ufak değişikliklerle bir şeyler yaptım kendimce. 


İşte tarifi:

Hamuru:
1 Su bardağı nişasta
1 çay bardağı sıvı yağ
1 yumurta
2 çorba kaşığı tereyağı (gramlı tarifleri hiç sevmiyorum yaşasın çorba kaşığı, bardak, kase vs.!)
2 çorba kaşığı yoğurt
Yarım paket kabartma tozu
1 paket vanilya
Aldığı kadar un (kulak memesi kıvamını bilmiyorsanız, elinize yapışmayacak ama aynı zamanda kuruyup dağılmayacak şekilde bir hamur diyebiliriz,  ama Oktay Usta’nın sitesinde yazan 16 çorba kaşığından da çok daha fazla un aldı benim karışım)

İç harcı:
2 çorba kaşığı toz şeker
3 çorba kaşığı pekmez (bunu da tarife ben ekledim ve süper oldu)
6 adet rendelenmiş ortaboy elma
3 tatlı kaşığı tarçın
(İsterseniz ceviz de koyun ben koymadım yine de beğenildi)



Yapılışı:
Tereyağını eritin, sıvı yağı da ekleyin, yumurta ve pudra şekeriyle çırpın. Sonra yoğurdu ve nişastayı ekleyip çırpın. En son vanilya, kabartma tozu ve un. Diğer yandan bir tavada rendelenmiş elmalar, pekmez, şeker ve tarçını bir tavada güzelce kavurun. Pişince pekmez tadı hiç gelmiyor ve karamelize olmuş bir elma tadı elde ediliyor. Hamuru ister kare yapıp içine bolca elma harcı koyup uçlarını bohça gibi birleştirerek, isterseniz de benim yaptığım gibi yuvarlak açıp yine içine bolca elma harcı koyup poğaça gibi sarabilirsiniz. Sonra da üstüne 2 küçük çizik. 190 dereceli fırında üzeri pembeleşinceye kadar pişirin ve üzerine pudra şekeri serperek servis yapın.

Mutfağınızdan güzel kokular eksilmesin :)

30 Ekim 2012 Salı

Ege'de sonbahar..

Her zaman koşturmacalı, hareketli tatiller yapamam; bazen durup hem zihnimi hem bedenimi dinlendirmem gerekir. Şimdi de Ege'deyim mevsimlerden en sevdiğim: ilkbahara özenen bir sonbahar. Etrafta yalnıca bir zamanlar sahibi olan terkedilmiş köpecik ve kediler, ucan kuşlar, ılık deniz ve ıssız kumsal, çiseleyen yağmur, toprak kokusu, çiğ taneleri ve ardından açan sıcacık güneş.. işte Ege'de bir sonbahar ve uzatmali tatilimden bazı ANlar..
Zıt istikametlere doğru yola cikarken

Sahildeki siteye terkedilmiş köpecik. İlk gun geldi, yemek yedi, oynadi sonra ortadan kayboldu:(

Hergün yemek saatlerinde yanımıza gelen ziyaretcimiz:)


Heryer mandalina dolu..bol bol doğal C vitamini.


Annem babam reçel yapmak için ayva soyarken..tabi ki ayvalar da agaçtan.


Henüz Ekim, havalar da hala guzel. Nerede bu insanlar?


Onlar gitmiş kopekleri kalmis geride.


Son bir kez kana kana su icmek istercesine, yere dusmus yaprak taneleri.


"Bir ciğ tanesi ol, kon dilimin ucuna.."


Sahile giden sokak da boş. 


Sarılalım, sarmaşalım da kurumasın canlansın der gibi.


Palmiyeler hep mutlu sanki.


Gökyüzü kumsalla bulusunca.


Şirinlik.


KEYİF!


DOST
 Bu kedicik de önümüzdeki yaza kadar yalniz:( Bekçiler besliyor yazlikçi sahipleri gelene kadar..


Asil.


Gercek ekmek odun ateşinde piser!


Eskiden kalma mutfak aletleri.


Ablam hep yanimda.


Ipek bocegi tirtiliymis bu..


CUMHURIYET BAYRAMI
 250 yasindaki dev cinar agaci, adi da demokrasi..




29 Eylül 2012 Cumartesi

Eylul biterken..




Sonbaharin belki de yilin en guzel ayi, ismi bile kulaga hos gelen Eylul. Uzun zamandir gecirdigim en tatsiz yila elveda demeye beni hazirlayan Eylul. Umut etmemeye her soz verdigimde sari yapraklara ragmen icimde umutlar yeserten ve deger verdigim insanlari yeniden gozden gecirmemi kulagima fisildayan Eyul.

Sana bir hoscakal demeden bitmeni istemedim. Bu harika havalar icin sana tesekkur etmeden gitmeni istemedim. Saridan, turuncudan, beyazdan ve renk renk ciceklerden sonra yeniden gorusmek uzere seneye.. 


26 Eylül 2012 Çarşamba

To Rome With Love

Mars Medya galasının ardından film gösteriminde seçilen filmdi Woody Allen’ın yeni filmi “To Rome with love”. Birkaç kadeh rose şarap ardından ve gece klübü modundan sıyrılıp salonlara girdik..Woody Allen’ın önceki filmi “Midnight in Paris” dolayısıyla yine beklentilerimiz yüksek!
Baştan sona aynı kişilerin devam eden tek bir hikayeleri yerine, hayatları bir yerde kesişen ya da tamamen birbirinden bağımsız kişilerin hikayesini anlatan filmleri daha çok severim; aynı bu filmde olduğu gibi. Umutları, zaafları, hayalleri, hataları, istekleri, gülünçlükleri ve hayal kırıklıklarıyla çok samimi karakterler var filmde. Film başlıyor ve siz onları tanımaya çalışırken birden bire kendinizi onların ruh hali içerisinde buluyorsunuz. Yaşınız kaç olursa olsun kendinizden bir şey bulabiliyorsunuz anlatılanların arasında; ve gerçek hayatta ciddiye alıp karalar bağlayacağımız bir olaya kıkır kıkır gülüyorsunuz. Senaryoda herşey çok tadında ve kıvamında, ne eksik ne de fazla. Tabi ki en sonunda filmdeki tüm karakterlerin bulunduğu şehir Roma’ya henüz gitmemişseniz gitmek isteyerek, gitmişseniz özleyip yeniden gitmek isteyerek çıkıyorsunuz salondan.
Sonrasında filmi izlediğiniz arkadaşınızla konuşurken küçük ama önemli bir detayı ikinizin de farklı yorumladığını görüyorsunuz – izlememiş olanları kızdırmamak için sadece ipucu vereyim Alec Baldwin karakteri.
Filmden gülümseyerek çıktık, Midnight in Paris’ten sonra yükselmiş olan beklentilerimiz karşılanmış şekilde. İzleyin, sonra da kendi hayatınıza dışarıdan bakın, sonra da çok kızdığınız bir olaya Woody Allen’ın gözüyle bakıp gülmeyi deneyin :)

23 Ağustos 2012 Perşembe

Las Vegas Notları..


Amerikalı bir arkadaşım “Las Vegas’ta kaç gün kalacaksınız?” diye sorduğunda ve ben “9 gece” dediğimde şaşırmıştı. O an anlamamıştım da şaşırmasının nedenini tatil sonrasında anlıyorumJ Evet Las Vegas’ta 9 gün kalmayı başardık ve tüm yorgunluğuna, tüm koşturmacasına değdi!
Yaşamadan bilemeyeceğiniz, google'dan çok da fazla bulamayacağınız ama Las Vegas’ta tatil planınız varsa yararlanabileceğiniz çok önemli ipuçlarını aşağıda sıralıyorum.
·         Ağustos'ta çok sıcak, çöl sıcağı, Florida’nın nemli sıcağının kuru hali! Öyle ki, aksam 9’da üstünüze öğle güneşi vuruyormuş hissi var.
·         İç mekânlar ise -özellikle Casinolar- tam tersi: BUZ gibi. Ama öyle insani boyutlarda bir soğuk değil kışın açıkta kalmış hissi veriyor üzerinizde hırka, ceket vs. yoksa.
·         Tam bir “free wi-fi” cennetiJ Mc Donalds’larda, Starbucks’larda, hemen hemen tüm mağaza zincirlerinde (Best Buy, Macy’s, Barns&Nobles…) ve AVM’lerde free wi-fi bulabiliyorsunuz. Otelinizde internet ücretliyse almanıza hiç gerek kalmıyor. Vegas’tan sonra yaptığımız LA ve San Diego gezilerinde Las Vegas kadar yaygın bir ücretsiz internete rastlayamadık. Viva Las Vegas!!
·         Büyük otellerin hepsi “Strip” denilen caddede yan yana. Fakat sakın bulunduğunuz yerden bakıp “5 dakika yürüme mesafesi” diyerek gideceğiniz yere yürümeye kalkmayın! Özellikle şıkır şıkır giyindiyseniz ve ayağınızda topuklular varsa asla. Çünkü karşıdan karşıya geçişler genelde üst geçitlerden yapılıyor. İki kere karşıdan karşıya geçmek için 4 kere merdiven tırmanmak ya da asansöre yürümek zorunda kalıyorsunuz. 5 dakikalık mesafe oluyor size 20 dakika. Üstelik ilk maddede bahsettiğim çöl sıcağını da hesaba katacak olursanız işin ciddiyetini anlarsınız.
·         Büyük otellerin gece kulüplerinin “guest list”leri oluyor. Onlara adınızı yazdırıp saat 10 civarı giderseniz çok rahat ediyorsunuz, 12’den sonra oluşan ve görevliye bahşiş vermediğiniz sürece en az 40 dakika bekleyerek girebildiğiniz kuyruklara kalmıyorsunuz. Üstelik “Lady’s free until midnight!” gibi fırsatlardan yararlanabiliyorsunuzJ
·         Alışveriş, pool party, otel gezme ve fotoğraflama, kumar, gece klübü, şovlar, yemek vs. yapacak o kadar çok şey var ki; zamanınızı iyi planlarsanız her şeye yetişebilirsiniz. Casino’larda oksijeni bastıklarından uykunuz gelmediği için zaten normalden daha çok zaman yaratabiliyorsunuz. Ama bizim gibi 9 gün kalacaksanız o yorgunlukla sakın “bir dinleneyim” diye yatağa uzanmayın. Gözünüzü açtığınızda ertesi sabah olmuş oluyor ve siz koca bir geceyi uyuyarak geçirmenin hüznüyle yeniden koşturmaya başlıyorsunuzJ
·         Benim gibi “kapitalist düzen”, “reklam tuzağı bunlar” diyerek önyargı yapmayın ve satılan ürünleri almasanız da Coca-cola ve M&Ms’in mağazalarını mutlaka gezin. Satılan ürünler diğer her yerden daha pahalı olsa da mağazalar çok eğlenceli ve renk renk. M&Ms’de 3 boyutlu mini bir sinema keyfi, Coca-cola’da da diğer 12 ülkeden “Cola tasting” yapabilirsiniz.
·         Şovların biletlerini sabah erkenden genelde aynı gün için ya da bazen bir gün önceden satışa sunuluyor. Tix 4 sale gibi yerlerden biletleri daha ucuza alabiliyorsunuz. Tüm şovları gözden geçirip hangilerine hangi gün gitmek istediğinize karar verip, şovuna göre her gün ya da bir gün önceden gitmek istediğiniz şov için biletinizi bilet gişesi açılır açılmaz alın. Daha geç saatlerde biletin tükenmesi yüzünden hayal kırıklığına uğramayın. Biletinizi aldıktan sonra da şovun yapılacağı otele giderek kendinize erkenden güzel bir yer rezerve edin. Çünkü Tix 4 sale’den sadece bilet alıyorsunuz ve sonrasında yerinizi otellerin “Box Office” denilen gişelerinden ayırtabiliyorsunuz.

Şimdilik aklıma gelenler bu kadar. Ama yukarıdaki ipuçları 9 günde gezip gördüklerimin sadece %10’u diyebilirim. California yakınlarına, ya da Nevada'ya yolunuz düşerse, uçaktan bir bilgisayar oyununun içine iniyormuş hissi veren ve hiç uyumayan bu şehri de görmeden etmeyin.


23 Temmuz 2012 Pazartesi

Beynimizin icindeki kucuk kaliplar..



Evet onlardan hepimizde birsuru var. Kisiler icin kullandigimiz iyi anne kalibi, iyi sevgili, iyi arkadas, iyi baba, iyi es kalibi. Sonra kavramlar icin; nasil gercekten sevilir, nasil basarili olunur, neden nefret edilir, neler hosgorulur kaliplari..ve daha niceleri.

Biriyle tanistigimiz zaman yaptigimiz ilk is (hata) o kisiyi beynimizdeki kaliplardan birine yerlestirmek olur. Mesela `hah bu simarik bi kisi’ der o kaliba yerlestiririz birini ve zaman gecirdikce ‘ya iyi biriymis aslinda’ der ‘iyi arkadas’ kalibina tasiriz onu ordan-halbuki o da bir muammadir. Zamanla, mekanla, durumla degisecek mi o ‘iyi arkadas’ kavrami bir kere..bunlari dusunmeden yeni kalibini seciveririz kisinin hemen.

Biz kizlar asik oluruz ornegin ‘Iyi sevgili’ kalibimiza uydugunu dusunerek onun. Hem gelecekte de ‘iyi baba’ kalibina uyar diye hayal ederek. Iste her kalp acisinin ilk adimini sevgili adayimizi o kaliba yerlestirmekle yapariz. ‘Adam degilmis’ deriz ayrilinca,‘degisti’ deriz ve aslinda inkar ederiz asil en basta bizim onu yanlis kaliplara gore degerlendirdigimizi. Cunku o kaliplardir ki birini tanimamiza engel olan. ‘O iyi sevgilidir aldatmaz’, ‘o iyi arkadastir sir tutar’,’o iyi yoneticidir dogru kararlar verir’ deriz. Yanlis kararlar hep o kaliplar yuzunden verilir ve sonu genelde husran.

Sevmenin kalibi yoktur ki oysa. Basarinin, guzelligin, nefretin ve hosgorunun de oyle. Kime gore, neye gore basarili, guzel olunur, hosgoru duyulur, nefret edilir; ve ne zaman. Bunlara kesin yargilarla cevap veren insanlara ben icimden gulumserim ve daha ne cok yanlis karar verip, ne gereksiz yere uzulup, kimlere - en cok da kendilerine- haksizlik yapacaklarini dusunurum. Kesin kurallara ve beynindeki kaliplara gore yasayanlarin daha cok tokezleyecegini gozlemlerim.

Onyargi, sabit fikir, gereksiz ozguvenden olusan bu kaliplari kullanmamaya calisiyorum artik ben de. Ve daha az beklenti yaparak yasiyorum. Evet daha cok hayal kurup daha az beklenti yapiyorum. Cunku biz hayallerimiz gerceklesmeyince degil, gercege daha yakin olan beklentilerimiz gerceklesmeyince daha cok uzuluruz.

Hic mi guvenmeyecegiz kimseye, hep suphe mi edecegiz, ya da herkesi sevecek miyiz? Bununla basetmek icin de emek, saygi ve zamana yer verecegiz her iliskide, her fikirde, her kararda.

Herkese onyargisiz, beklentisiz ve hayallerinin gerceklesecegi ve kaliplara cok takilmadan yasayacagi mutlu haftalar..


11 Temmuz 2012 Çarşamba

Gülümse...SMILE :)


Bazen uyanırsınız içinizde garip bir boşluk hissi, bazen bir gülümseme yüzünüzde, bazen garip bir rüyanın etkisi, bazen saçma sapan bir şarkı takılmış dilinize…Yeni bir gün başlamıştır yine işte ve siz aklınızda o gün yapılacaklar ve yakın planlarla birlikte yeni bir koşturmacaya hazırlanırsınız - belirsizlikler bir kenardan göz kırpar ama aldırmazsınız.

Some days you wake up feeling weird, sometimes with a smile on your face, other day affected by a stupid dream and one day singing a song you have not heard in a while..A new day starts again, and while you have your to do list and short term plans in mind, you get ready for a new restless day – on the other hand ambiguousness of the future blinks from the corner of your mind.

Gün başlar ve unuturuz çoğu zaman bir güne daha uyanabilmenin yeni bir ŞANS olduğunu. Dileyemediğimiz özürler için, göremediğimiz yerler için, okuyamadığımız kitaplar, yazamadığımız yazılar, tadamadığımız yemekler için yepyeni bir şans. 

Then, the day starts and we, one more time, forget how lucky we are to wake up to a new day. A new day and a new opportunity for the apologies we owe, places we haven’t seen yet, for the new books to read, for all other things we want to write and for the food we have not tasted yet. 

Küçük ve saçma mutsuzlukları büyütüp içimizde, küçük ama kocaman gülümsemeleri boşa harcamaya meyilliyizdir çoğu zaman. Hâlbuki o gülümsemelerdir bizi o koşturmacada ayakta tutan ve özel kılan. Gece uyumadan önce duyduğunuz bir ses gülümsetebilir sizi, yeni öğrenmeye başladığınız yabancı dildeki komik bir kelime, pişirdiğiniz kekte gülen surat oluşması, okuduğunuz kitaptaki o cümle ve o bitmez tükenmez trafikte tuttuğunuz şarkının o anki hislerinizle birebir örtüşmesi. Sadece gülümsersiniz, ama o AN müthiş hissedersiniz.

Most of the time we tend to exaggerate the small and stupid problems and waste the small but actually humongous “smiles”. However, it is “those smiles” that makes us special and helps us to hang on. A voice you hear just before you go to bed could make you smile, the funny word you heard when learning a new language, that sentence you read on the book, the smiley-face-cake you just baked, or that song you pick while you are stuck in the traffic.. and its lyrics matching exactly with what you feel at that moment. You just smile but feel so great.

İşte koşturmaca başladı bugün de..Fırsat buldukça gülümseyin aynı bir çocuğun çimlerde koşturan bir ördeği gördüğü zamanki gibi.

Here the craziness started again today..Try to smile any time you have a chance; just like kids when they see a duck running on the grass.

:)

5 Haziran 2012 Salı

Aşkın ömrü var, Sevgi sonsuz!



Aşka Veda’yı okuyorum bu aralar, Can Dündar’ın son kitabı. Güzel derlenmiş yazıları. İçinde herkesin kendi hayatından kesitler bulabileceği yazılar hepsi. Kitabı okurken kendi yaşadıklarımı ben de düşündüm sayfaların arasında.

Sevgi hariç, aşk dâhil her şeyin bir ömrü olduğunu biraz geç anlıyor insan ve her şeyi sanki sonsuza kadar sürecekmiş gibi yaşıyor. Sadece sevgi sonsuza kadar sürüyor. O yüzden kimse “sana sonsuza kadar aşık olacağım” demiyor da “seni sonsuza kadar seveceğim” diyor. O yüzden önemli kime “seni seviyorum” dediğiniz. Öyle bir söz vermek ki o, yollar ayrılmışsa bile onun iyiliğini isteyebilmeli insan. O yüzden belki de yalnızca aile ve aile gibi sevdiklerimize seni seviyorum demeli.

Sevmenin öyle birden bire içimizde beliren sonra yok olan bir duygu olmadığını anladığımızda gerçekten seviyoruz biz. Sevgi o kadar çok duygunun bir arada yaşanmasıyla oluşuyor ki, duruma göre paylaşımla, anlayışla, emekle, saygıyla, şefkatle, empatiyle, fedakarlıkla büyüyüp besleniyor içimizde. Gurur onu yok ediyor, güvensizlik yaralıyor. Sevgi birden bire içinize doğmuyor. Bazen belki de çoğu zaman biz kendimiz sevmeye karar verince seviliyor karşıdaki. O kararı gerçekten iyi vermek gerekiyor. Çünkü insanı aşk acısı değil sevgi acısı yaralıyor.

Çok eskiden okuduğum, değerini yeni yeni anladığım ve deneyimlemeye başladığım Sevme Sanatı kitabında aslında sevginin en güzel tanımını Erich Fromm yapıyor: “bir şeyler yüzünden” değil “her şeye rağmen” sevmek gerçek sevgidir!

Aşka Veda’da da günümüzde genelde geçici duygularla hareket edildiğinden dem vuruluyor. Yaşananlar zamanımızda bu nedenle çok iz bırakmıyor; ilişkiler, arkadaşlıklar, evlilikler hatta yaptığımız iş bile bu yüzden kalıcı olmuyor.

Kitabı okurken kimi, neyi, neden ve nasıl sevdiğimi düşündüm daha çok ben de; hatalarımın, üzüntülerimin, mutlu zamanlarımın nedenini sorguladım. Siz de okuyun derim ve sevmeye karar verin ve kimi ve neyi seveceğinize çok çok özen gösterin. Sevgiyle kalın..

Günün sözü Erich Fromm "Sevme Sanatı"ndan gelsin o zaman:

Sevgi öncelikle belli bir insana bağlılık değildir, bir tutumdur; insanın sadece tek bir sevgi "nesnesine" değil, bir bütün olarak dünyaya bağlılığını belirleyen bir kişilik yapısıdır.  

24 Mayıs 2012 Perşembe

Bugün günlerden NANE


Güzel bir gün bugün. Öyle anlamlı, heyecanlı, maceralı ya da değişik hiçbir şey olmadığı halde güzel hissedilen günlerden. 

Sabahları nadiren de olsa sandviç hazırlarım işyerine getiririm. Bugünkü sandviçimin içine maydanoz ve nane sıkıştırdım son anda, ne de iyi ettim. Son anda eklenen taze nane hem sandviçime hem de günüme öyle ferahlatıcı bir tat kattı. Sonra bir an düşündüm de ben naneyi çok seviyorum. Hemen her yemeğe her içeceğe yakışıyor bana göre – çikolataya bile! Ara sıra içtiğim sigaranın bile mentollüsü güzel geliyor. Baharat sevdam zaten bilinir de, bugün daha bir anladım ki özellikle naneyi ne çok seviyormuşum ben :)
Şöyle kısaca bir araştırınca da nanenin faydaları en fazla olan bitkilerden biri olduğunu gördüm! Nane yağı, nane çayı, kuru nane, taze nane olarak çeşit çeşit kullanım alanı olan nane sindirim sistemine, mantar, bronşit gibi çoğu enfeksiyona iyi geliyor, deriye masajla uygulanınca ağrı kesici özelliği taşıyor. Ayrıca nane ağız temizliği için kullanılan en önemli içeriklerden  (ki bunu zaten herkes biliyor!). Ayrıca şöyle bir detayı paylaşmak gerekirse, nane %1-3 oranında mentol, menton, flavonoidler, fenoller, triperten ve tanen içeren uçucu yağ taşıyor. Ne güzel, uçucu yağ taşıyan bir baharat :)

Üstelik sadece yemeklerin içinde değil, tabakları süsleme amaçlı da kullanılıyor. Salatalara, en çok da kurusu yağda kavrularak çorbalara eklenince çok yakışıyor.
Madem güne nane ile başladım, o zaman nane hakkında çeşitli bilgileri derleyeyim istedim. Nane gibi bir gün dilerim..

İşte çok sevdiğim naneli yiyecek &içecekler:
-          Naneli limonata
-          Bol naneli tarhana ya da yayla çorbası
-          Naneli çikolata (özellikle After Eight)
-          Naneli kabak yemeği
-          Mantıya da çok yakışıyor!

Nane sözlüğü:

Nanemolla: Dirençsiz, zayıf kimse.
Nane yemek: Uygunsuz bir iş yapmak, bir davranışta bulunmak.
Yediği naneyi kokutmak: Olumsuzluğunu gözler önüne sermek
Her şeye nane olmak: Her şeyi bildiğini sanmak, karışmak.
Nane kokusu, anne kokusu (bu da bir atasözüymüş)

Rüyada nane görmek eğer naneyi yiyorsanız pek de iyi değilmiş :( Ama naneyi yemiyorsanız pek bi hayırlara vesile!

Tefekkür etmeye, gam ve kedere, ölüm haberi almaya; Nane almak ve yemek hüzne, kederlenmeye ve zahmetle geçinmeye; Nanenin bulunduğu yer biliniyorsa, nane ile ilgili rüyanın bu yerin sahibi ile ilgili olmasına delalet eder. Rüyada nane almak ve yemek hüzne, kedere ve zahmete işarettir.

Rüyada nane gördüğünüz günün ertesi günü hoş bir durumla karşılaşacaksınız demektir. Rüyada yeşil nane para demektir. Rüyasında nane toplayan kişi biraz çalışırsa para kazanır. Nane satın almak büyük ve sevindirici bir kısmettir. Nane, mutluluğun ve başarının işaretidir. Rüyada yemyeşil, taze nane para olarak yorumlanır. Kırlarda nane toplayan kimse çalışarak para alır. Rüyada yemyeşil taze nane para olarak yorumlanır. Kırlarda nane toplayan kimse biraz çalışmayla para kazanır. Nane satın alanda büyük bir kısmete sevinir. Nane satın alanda büyük bir kısmete sevinir.

Naneli şarkılar:

En güzeli --> Nane Limon Kabuğu (Barış Manço)
En kötüsü --> Nane Nane Nannane (Ajdar)
En bilmediklerim --> Evlerinin De Önü Nane (türkü)
                              Yaş nane kuru nane (Avni Özbenli)

1 Nisan 2012 Pazar

Teriyaki Soslu Zencefilli Biftek


Bu haftanin yemegini yine benim klasik soslarimdan ‘teriyaki sos’la yaptim. Daha once paylasmis oldugum ‘Kolay teriyaki Soslu Tavuk’ tarifime benziyor. Ufak degisiklikler ve biftek kullanarak iste ‘Teriyaki Soslu Zencefilli Biftek’ Tarifi..


Malzemeler:

250 gram yagsiz biftek
1 tatli kasigi sivi yag
1 orta boy sogan
1 dis sarimsak
1 yemek kasigi ince dogranmis kok zencefil
200 gram dogranmis mantar
4 yemek kasigi soya sosu
3 yemek kasigi balsamik sirke
2 tatli kasigi toz seker
(evde varsa) 2 yemek kasigi beyaz sarap

Yapilisi:

Sogan, sarimsak, yag ve zencefil tavada 3-4 dakika kavrulur. Ardindan kup kup dogranmis ve seker eklenmis biftek eklenerek hafif pembelesinceye kadar 5-10 dakika karistirilir. Sira soslari eklemeye gelince soya sosu, balsamik sirke, ve sarap eklenir. Karistirilidiktan sonra en cabuk biten mantarlar da konulduktan sonra kapagi kapatilip 20-30 dakika pisirilir. Arada 2-3 kere karistirip tekrar kapagini kapatin. Bir ara cok su birakacak fakat pismeye yakin suyunu cekip o lezzetli kivamli sosa donustugunu goreceksiniz. Uzarindeki maydonozlar da saksida yetistirdigim kendi maydonozlarim:) Afiyet olsun!

27 Mart 2012 Salı

Dönüp dolaşıp..


"Tebdil-i mekanda ferahlik yokmus aslinda.." diye sarkilar yazmis ya Sezen Aksu. Hani bazen cuk diye oturur ya bir sarki hissettiklerinize kelimesi kelimesine, iste simdi oyleyim ben de yine yollardan evime donus yolunda.

Iyi gelen sadece degisikliktir aslinda sirf kafaniz bozuk diye dusmusseniz yollara. Uzaklasmak için ve donunce sifirdan baslayacak hersey diye atarsaniz kendinizi yollara, yanilirsiniz ve daha buyuk bir hayal kirikligi yasarsiniz. Daha cok gezince degil daha cok gulunce bitiyor sorunlar, daha cok paylasinca, daha cok sevince, daha cok sukredince. Sarilinca, aglayinca, okuyunca, dinleyince cozuyorsunuz. Hergun soylenerek gittiginiz ofisinize, ayni saatlerde ayni yerlerde olusunuza sebep olan rutin islerinize bile tutunmaniz gerekiyor yeri gelince.

Bir kere daha bunlari dusunerek dinledim Tebdili-i Mekan sarkisini, bir kere de not edeyim bir yerlere iste...

Nereye gitsem yanimda goturuyorum cilelerimi
Valizimde tasiyorum keskelerimi bilelerimi
Havalanmiyor, oyalanmiyor ruhum ne care
Ustune hasretle dolduruyorum filelerimi.
Neresinden baslasam eskisi gibi kolay olmuyor
Kelimelere itimadim kalmadi isim cok zor.
Iri yari, kotu kalpli, boyali, geckin kadinlar gibi
Dil, coplerini naylon torbalarinda sakliyor.
Tebdil-i mekanda ferahlik yokmus aslinda
Acinin yuz olcumu yeryuzunden cokmus aslinda.
Soranlara "eh iste idare ediyormus" dersin
Iyi niyetli degillerse ustu kapali gecersin
Dilersen ara beni ya da yaz bana bir iki satir
Ya da yazma ne bileyim tutarsa tersin..

Soz/Muzik: Sezen Aksu

11 Mart 2012 Pazar

Mantarli Zencefilli Karamelize Tavuk

Kafada binbir turlu sorun, hava yagmurlu, evet ustelik Pazar..Kafami dagitmak icin once bir yemek kitaplarima bakip kendime gore bir yemek yapmak icin tum kosullar mevcutl. "En Guzel Tava Yemekleri" kitabimdan gozume kestirdigim yine her zamanki gibi "KOLAY" tarifin adi "Karamelize Edilmis, Zencefilli Tavuk Kanatlari". Tarifi yine kendi agiz tadima uyarlayarak degistiriyorum ve asagidaki her yerde bulabileceginiz malzemeleri almak icin kendimi markete atiyorum. (Mantar, soya sosu ve chili biberi tarifte yoktu, ben ekledim cok guzel oldu!)

Malzemeler:
- 6 adet tavuk kanat incik

- 6-7 adet orta boy mantar

- 1 yemek kasigi ince dogranmis kok zencefil

- 2 yemek kasigi sivi yag

- 4 yemek kasigi toz seker

- 3 yemek kasigi su

- 1 yemek kasigi soya sosu

- Toz chili biberi



Hazirlanisi:


Oncelikle bir tavanin icinde seker ve suyu ekleyerek azicik kivamli hale gelene kadar yavasca karistirin. Cok fazla seker sevmiyorsaniz bir kasik daha az kullanabilirsiniz. Atesten almaya yakin soya sosunu ekleyin. Karisimi bir kenara alin.

Baska bir genis tavada (ben Vok kullandim) sivi yagda zencefilleri kokusu cikana kadar kavurun. (tarifte yer fistigi yagi kullanilmisti, ben aycicek yagi kullandim)

Daha sonra tavuk kanatlarini da ekleyip pembelesinceye kadar tahmini 5-6 dakika kizartin. Zencefilin o guzel aromasi boylelikle tavuklariniza sinecek.

Ince ince dogradiginiz mantarlari, bir tutam chili biberi tozunu ve daha onceden hazirladiginiz karamelize sosu tavuklarin uzerine ekleyin. Karamelize sos tavada katilasmis olabilir. Bir kasik daha su ekleyip biraz isitinca kolayca eridigini goreceksiniz. Ondan sonra karisiminizi tavaya kolayca dokebilirsiniz. Biraz su birakacak fakat 30 dakikaya yakin kapagi kapali olarak pisirdiginizde karisim yogun ve lezzetli bir sosa donusecek.

Yanina noodle, makarna, pure ya da benim yaptigim gibi brokoli haslayabilirsiniz. Tatli soslari seviyorsaniz,mutlaka deneyin. Ben pisirdim, yedim ve hemen burada paylasiyorum. 

Afiyet olsun :)