10 Kasım 2011 Perşembe

Uzaktaki insanlar arasinda..

Bir bayram arifesidir; normalden daha gec vakit uyunmadan once..ve dusunceler dolanmaktadir kafamin icinde umarsiz. Televizyonda melankolik sarkilar gecenin karanligina karisir notalar. Sarkilardan midir, karanliktan mi ben karisik duygular icinde. Alinmak istenen kararlar, celiskiler, edilen sukurler icten ice, kizginlik cogunlukla kendime..Sonra koklerinin oldugu yere seyahat aklimda.
Bayramda Antakya'dayim iste sonunda. Guzel yemekler, ilik hava, icten insanlar. Dinleyecek, sonra anlatacak o kadar cok hikaye var ki burada. Ilk gun yolum bir koye dusuyor. Gunes mandalina agaclari arasindan parlarken, ilk defa tanistigim insanlar bana sarilip gulumsuyor.
Ben biraz cekingen ama ukala gorunmemek icin karsilik veriyorum icten sarilmalarina. Bizim icin sadece kus sutu eksik bir masa hazirlaniyor. Ben mahcup, ama bunun buralarda normal oldugunu dusunerek katiliyorum sofraya. Insanlarin ictenligi beni aglamakli yapiyor. Buyuk sehirlerdeki sahte gulumsemeler geliyor aklima, uzuluyorum paylasmayi bilmeyen insanlar adina.
Yemeklerin bollugundan, lezzetinden,  sohbetlere gecis yapiyorum mandalina agaci manzarali terasa. Yasimi soruyorlar. 30 diyorum. Evli olmamama sasiriyorlar. Nasil aciklarim diye dusunuyorum. ‘iste okul, ardindan yuksek lisans, is guc..’ geveliyorum. Istanbul’da yalniz yasadigimi ogreniyorlar, bakislar daha bir saskinlasiyor. Kendimi uzayli gibi hissediyorum. ‘Bizim koyde kizlar okutulmuyor genelde’ diyorlar. ‘Evlenme yasi 16-20, sonrasinda evde kalmis diyorlar kizlara. Seninki gibi olmali hayat’ diyorlar, bilseler benim onlarinkine ozendigimi kismen. Bilseler en buyuk hayallerimden birinin bir ciftlikte onlar gibi yasamak oldugunu. Farkli dunyalarin insanlari birbirlerine ozenerek hikayelerini paylasiyorlar. Bir yandan bu sahnenin icinde hissediyorum kendimi, bir yandan disardan izliyorum olani biteni. Ozgur irademden, ekonomik ozgurlugumden vazgecmeden onlar gibi olmak istiyorum. O koye zorunlu kalmadan o koyde yasamak istiyorum. Cok mu sey istiyorum diye dusunuyorum.  Bir yandan sohbet ediyor bir yandan dusunuyorum.
Huzun de yasamin bir parcasi. Bayramlarda obur dunyaya gidenleri de aniyor sevdikleri. Her oraya gittigimde oldugu gibi, mezarladikta hungur hungur agliyorum. Öldüğünü bildigim ama uzakta olduklarindan mezarini ilk defa gordugum insanlar cikiyor karsima. Benim icin o an yokoluyorlar. Kucuk capli bir sok yasiyorum. Yokluklarini somutlastiriyorum kafamda birden bire oracikta. Tanidiklari goruyor sariliyorum. Herkes orada o kadar kendi ki - tum maskelerini bir kenara atmis. Keske hep oyle kalabilse insanlar, herseyin bos oldugunu dillerinde degil icinde hissederek daha duyarli yasasa. Alzheimer hastaligina yakalanan bir babanin ikinci oglunu da trafik kazasinda kaybettikten sonra hastalandigini, basina gelenlerin ve geleceklerin tum sorumlulugu bir limon agacinin ustune atip onu kesince rahatladigini anlatiyorlar. Dinledigim hikayeler icime isliyor. Kendimiz gibi yasayip dusunen insanlarla o kadar cok zaman geciriyoruz ki, yuzlerce bakis acisi ve hikayeden mahrum kaliyoruz.. 
Ailemin dogdugu memlekette turist gibi geziyor, yemek yiyor gozlemliyorum her seferinde. Burada beni rahatlatan bir enerji var. Bayrami bayram gibi yasayanlarin arasinda dort gun boyunca hissettiklerim, dinlediklerim, ogrendiklerim paha bicilemez; bes yildizli otellerin lobilerinde asla deneyimlenemez...
Sevdiklerinizle nice guzel bayramlara..