14 Mayıs 2014 Çarşamba

13 Mayıs 2014 - Unutmayacağız ama Affetmeyeceğiz de..

Facia, katliam, acı, feryat, gözyaşı...Kelimeyi bırak hangi cümleyle, hangi satırlarla anlatılır bugün yaşananlar. Senin yüreğin gazetedeki resimlere bakınca, haberlerdeki videoları izleyince dağlanırken, o insanların yaşadıklarının onda biri bile hissedilemez.

Sokaktaki insanlar konuşur, ofistekiler konuşur, yorumcular konuşur, yandaşlar konuşur, muhalifler konuşur..herkes konuşur da konuşur. Kimse ne yapacağını bilemez. Çözüm üretmesini bekledikleriniz çıkarlarını en çok nasıl koruyacaklarını düşünerek adım atar ve bu iki yüzlülüğün bariz olduğunun anlaşılmasını umursamazlar bile. Sen hala için yana yana konuşmaktan, boş yorumlar yapmaktan başka ne gelir elden diye düşünürsün. İçin dolar dolar dolar ve bir maden işçisi yakınının tekmelendiğini duyduğunda taşar. Öfkeyle, dilinde en ağır beddualarla hüngür hüngür ağlarsın..En azından yazayım dersin. Yazayım da bir bakış açısı daha kayıtlara geçsin, politik nedenlerle, hırsla kirlenmemiş objektif bir kalemden daha geleceğe belge olsun bu yaşananlar dersin. 

Sinsi bir düzenin etrafını bir sis bulutu gibi sardığını hissedersin. Plazada çalışan kendi halinde bir vatandaşsındır ama tek bir hareketin ve tek bir sözünle terörist ilan edilebilecek şekilde oluşturulmakta olan bir düzenin. Haksızlığa karşı bağırırsın ama sesin çıkmaz, aynı kabus gördüğünde hissettiğin gibi hissedersin, koşarsın ama aynı yerdesindir sanki. 

Üstelik bu olaydan sadece gündeme düşecek kadar"sayıya" ulaşıldığı için haberdar olabilmişsindir. Ne acılar yaşanmaktadır kim bilir 2 kilometre ötende. Belki saati de 5 TL için canını başka şekilde veren bambaşka bir memleketlin vardır az ilerde. Ve sen bırak sıcak evine girmeyi, bugün yemek yerken bile utanırsın. Onlar bakar yerin altından şans eseri kurtulmuş bir canı öylesine izlerken. Yere düşen insan gördüğünde bile gayri ihtiyari bir oraya doğru yönelirsin elini uzatmak için. Onlar sadece bakar hem oraya gitmeye lutfetmişlerdir zaten daha ne yapsınlar!?

Allah'tan, her neye ve kime inanıyorsan ondan yardım istersin. "Ne olur" dersin "ne olur bu yaşananlara dayanacak sabır ver herkese, ya da olanları değiştirebilecek güç ver" dersin. Adaletin bir şekilde yerini bulacağını dilersin tüm kalbinle ve bir beddua daha savurursun yıllardır çıkarları için insan tekmeleyenlere.


26 Ocak 2014 Pazar

Our minds..

Emancipate yourselves from mental slavery, none but ourselves can free our minds!

Bob Marley

Zihinsel kölelikten kurtulun, zihnimizi yalnızca kendimiz özgür bırakabiliriz!

Bob Marley



11 Aralık 2013 Çarşamba

Bugün 11.12.13

Bugün 2013 yılının 12. ayının 11. günü. Sevdiğim mevsim, yılın ilk karı, içim enerji dolu.

Bugün ardışık sayı, bugün yazı yazmak lazım avaz avaz.

Bugün 5 seneye yakın haksız yere hapis yatmış “Demokrasi” ödülü olan bir gazetecinin ailesi ile geçirdiği ikinci günü.

Bugün beni temsil etmediği için şükrettiğim, ama onu seçerek meclise gönderenler adına utanç duyduğum “vekil bozuntusu”nun meclis çatısı altında ağza alınmayacak küfürler ettiği gün. Oto-kontrolü olmayan insandan HERŞEY beklenir, böyle bir adam tecavüz de eder, adam da öldürür.

Bugün Galatasaray'ın Şampiyonlar liginde Juventus’u yenerek tur atladığı gün. Bugün sevinçliyiz çünkü Türkiye’de farklı takımlar, uluslararası arenada her Türk takımı için çarpar kalbimiz.

Bugün benim için her şeye rağmen insanları anlamaya çalışma ve onları sevme günü; kendim dahil herkesi affetme günü.

Bugün, dün yana yakıla dilediğin tiramisunun yemekhanede çıkmasına sevinme günü, düşünce gücüne gitgide inandığım. Bugün beyaz, bugün huzur, bugün kış, film, kitap, huzur… 

Bugün 2013 yılının 12. ayının 11. günü.

Herkese hayallerine bir adım daha yaklaşacağı bir gün diliyorum..

30 Kasım 2013 Cumartesi

LOVE ROUTINE, HATE ROUTINE

Routine is peaceful yet scary.

One morning you can just wake up and say "Hey, today I will do everything differently" and you just use another route to work.

Well, not much to say about routine and below is what I feel about it.




Styling and Modeling: Özge Çelik
Photographs: Nilay Aslan

12 Kasım 2013 Salı

El izleri


El, insan vücudunun ve kişinin özelliklerini yansıtan en önemli organlardan bir tanesidir. Kişinin vücut sağlığına dikkat edip etmediği, mesleği, genel hassasiyet durumu gibi pekçok şey ellerinden anlaşılabilir. Elde irili ufaklı yirmi yedi tane kemik vardır. (http://tr.wikipedia.org/wiki/El)

Bir bebek gelir dünyaya. Görmez, bilmez, korkar..avuçlarının içinde hisseder annesinin parmağını, sıkıca kavrar elleriyle. Anneyle, insanla, doğayla ilk temasıdır o ve hiç kimse söylememiştir ona elini veren birinin parmağını sıkıca kavramasını. Elleriyle tanışır anneyle ve dünyayla, sıkıca tutar bırakmaz.

Birbirini tanımayan iki kişi elini uzatır birbirine. İlk izlenim o anda edinilir, mesafeli midir karşıdaki, ilgili mi, samimi mi o an bir fikir edinilir. Eski zamanlarda insanların silahsız olduklarını kanıtlamak için birbirlerine ellerini göstermesiyle oluşmuştur bu tanışma ritüeli aslında. 

İki dost oturmaktadır yan yana; birinin eli diğerinin omzunda. Konuşmaya gerek yoktur. “Yanındayım” der dostu ihtiyacı olana bir dokunuşla. “Geçecek” der, “güçlü ol” der, “dert etme” der. İhtiyacı olan kişi neyi duymak istiyorsa onu der omuzdaki o el.

Bir çiftçi elleriyle tohum serper bereketli topraklara. Elleriyle sular, elleriyle çapalar, elleriyle bakar. Makineler hiçbir zaman tamamıyla yerine geçemez o ellerin. Toprak demek el demek, el emek demektir kanımca.

Ellerini gökyüzüne kaldırır isyan eder, dua eder, umut eder, şükreder insanoğlu. Ellerini yüzüne kapatarak şaşırır, utanır, ağlar, gizler, sevinir. El ele tutuşarak aşkla tanışır iki küçük kalp. Ele ele tutuşup yürür iki küçük dost. El izleri insanın her yaşında, hayatın her yerindedir.

“El ver” deriz yardım isteyince, “el at” deriz şu işe, “el emeği göz nuru”dur, “el işi”dir çoğu zanaat. “El ele verip” üstesinden geliriz sorunların, “el elden üstündür” deriz gurur yapmadan. “El sallarız” birbirimizi bir kez daha görmeyi umut ederek.

Işıkla, renkle, gölgeyle, dokuyla, hareket ederek, şekle girerek eller çok yakışır fotoğraflara. Fotoğraflarımda başrol bu sefer ellerde.









Not: El modelliğimi yapan Gözde Varışlı'ya teşekkürlerimle:)

24 Ekim 2013 Perşembe

Tatil, bisiklet ve sonbahar

Kuşadası-Gün Batımı
Kendini işsiz sanacak kadar çok uzun süren tatil biter. Kilo aldığını fark edersin.  Yemek yapma, düşünme, fotoğraf çekme, öylesine durma ve tekrar düşünme fırsatın olmuştur bolca. Senden hiç bir şey beklenmemiştir bu süre zarfında, hiç bir sorumluluk yoktur omuzlarında. O yüzden, bolca düşünürsün mutlu musun, beklenti içinde mi, pişman mısın, müteşekkir mi..,

Bazı duygular keşfedersin içinde, aynı bisiklete binmek gibidir bu hisler de: uzun süre içinde hissetmediğinden gitmiş sanırsın ama bir gülüş, bir söz, bir tadla geri döner. Birazcık için sızlar sonra gerçek dünyaya dönersin o hislerin cazibesine kapılmadan; çünkü arkasından gelecek gözyaşları korkutur gözünü. Birazcık anımsayıp güzel yanlarını hissettiklerinin, birinin arkasına bile bakmadan çekip gitmesini izler gibi öylece izlersin. Bisiklet sürerken rüzgarın yüzüne çarpması sarhoş etmiştir zamanında seni de, bir daha bisiklete binmek istemeyecek kadar kötü düşmüşcesine veda edersin o hislere işte.  

Yoğunluktan bunları düşünmeye fırsatının olmadığı, seni içine alan, yoğuran, değiştiren, özlem dolu ama yenilikleri de içinde barındıran ve sürprizleri olduğunu umduğun şehir artık seni çağırmaktadır. Dönüş valizine tüm getirdiklerinin yanında bu duyguları yerleştirip o şehre koşarsın. Umut ederek; bir gün bisikletten düşmüş birinin bisiklete korkmadan binebilecek cesareti tekrar içinde hissedebileceğini. 

Nice uzun, kafa dinlemeli, sorgulamalı tatillere..


Şirince yolları-Basmaya kıyamam

17 Eylül 2013 Salı

Eylül'de Murakami Başkadır



Bu yıl çabucak Eylül oldu, Eylül oldu ve hava çabucak soğudu. Eylül her sene olduğu gibi bu yıl da huzur dolu.


Bu yılki Eylül’üme Haruki Murakami damgasını vurdu. Yazın okunan 1Q84’ün etkisiyle, “Sputnik Sweetheart”ı bitirdim, yetmedi Sahilde Kafka’ya başladım bu ay; ve öteki dünyaların öyküleri yeni yeni soğumaya başlayan, bir ılık bir serin, kararsız havaya çok yakıştı! Bu Eylül Haruki Murakami’nin kitapları Hermann  Hesse’in yanında yerini aldı en favorilerim arasında.


Hermann Hesse’in hikayelerindeki “büyünün” farklı bir coğrafyaya uyarlanmış halini buldum Murakami’nin kitaplarında. Çok mutlu oldum! Sidarta ile Hindistan’a gitmek istemiştim 13 yıl önce, şimdi koşa koşa Japonya’ya!


Kitapta anlatılan Japon karakterleri canlandırdım kafamda, kitaptaki kahramanların dinledikleri müzikleri dinledim tekrar tekrar. Kitabı sadece okumadım..merak ettim-okudum, okudum-şaşırdım, şaşırdım-hayran oldum, hayran oldum-araştırdım, araştırdım-öğrendim kitabı okudukça.


Bu Eylül de şaşırtmadı beni huzur doldu, bana yeni başlangıçlar sundu.


Şimdi sıra tüm koşturmaca ve telaşın ardından karbeyaz Ocak’ta.. O zamana kadar herkese huzur dolu bir sonbahar diliyorum!


İlk göz ağrısı..1Q84

Milan-Sputnik Sweetheart

Sıradakiii!
Trende Murakami keyfi:)